Skip to main content

Dünyamız ve yeni nesil savaşları

“Hoşgeldin bebek, yaşama sırası sende”
Nazım Hikmet

Dünyamız benim bildiğim dünya değil tamamen değişti. Eski cennet halinden çok az bölge kaldı. Gelecek nesillerin bir çok sorunlarla ve savaşlarla mücadele etmesi lazım. Ailelerinin geleneklerine çok sıkı sarılsınlar öğrenmeye çalışsınlar.

Şu anda dünyamız ve insanlık saldırı altında. Yeni nesiller yaşamak istiyorsa bunlarla baş etmek zorunda. İklim değişikliği felaketleri, depremler, seller, yanardağ püskürmeleri var. Karaları, denizleri, havayı kirlettik, ormanları yaktık, kestik hem de çok büyük dozer makinalarla.

Hayvanları mahvettik, şehirleşmelerde geri dönüşüm ekosistemi yok. Kimyasallar kullanıyoruz, büyük şirketlerin derhal bu kötü gidişi durduracak eko sanayii kurması lazım yardımlaşarak. Bütün bunların sonucu: Açlık, susuzluk, sefalet, fakirlik, salgın, hastalıklar. Ayrıca genetik, kimyasal, biyolojik, fizyolojik, sosyolojik, mikrobik savaşlar da var.

Bir de uzay savaşları var. Yeni nesil silahlar var, HAARP gibi. Siber, nano, dijital,, radyasyon manyetik frekans, kızıl ötesi savaşlar var. Dünyamızın manyetik alanı değişiyor. Kutuplar yer değiştiriyormuş, havamızı tohumlama yaparak değiştiriyorlar. Elon Musk’ın Star Link’leri var. Bizden izin almadan uzayımızı kaplıyorlar. Ayrıca bazı ülkeler Pasifik’te atom bombası deniyorlar, denizdeki balıklar mutasyon geçiriyormuş. Kimseye haber vermeden nükleer ve genetik, biyolojik çalışmalar yapıyorlar, mesela Fransa’da Hadron çarpıştıcısı tanrı parçacığı kuruldu, Kuranımızda Allahım diyor ki benimle yarışmayın kazanamazsınız. Acaba bunlar bize ne gibi zarar veriyor. Denetim yok. Birleşmiş milletler de özel denetim merkezleri kurulmalı.

Siber savaş harbin 5. boyutu

  1. Gerçek harp
  2. Işık hızı
  3. Küresel (Bilgisayarla vw evlerinizde Wi-Fi’la giriyorlar)
  4. Düşman ülke siber uzaydan imha edilir.
  5. Gizli, sinsi, barış savaş içiçe, belirsizlik istikrarsızlık, borsa, elektrik, su, askeri tesis alt yapısı, siber casusluk, elektromanyetik siber saldırı (2400 MHz), siber yaşama alanları var. (Cyber life zones)

Bu ara devamlı kadınları öldürüyorlar, eskiden böyle şeyler duymazlık olmazdı. Aileler, çocuklar, yaşlılar, hastalar, hayvanlar, bitkiler bu dünyada nasıl yaşayacaklar. Dünyayı tamamen yok etmeye mi çalışıyorlar? Evangelistlerin kıyametin gelmesini istedikleri duymuştum. Allahım bizleri, ailelerimizi, çocuklarımızı, hayvanlarımızı, doğamızı, dünyamızı uzayımızı korusun.

Sevinç Ayla Gönenç
14.02.2022

Not: Enerjide termo-nükleer’e gecmek zorundayız. Dünyamızı kurtarmak icin 2 Hidrojen – 1 Azot. Dünyanın sistemi gibi hidrojen atomu bölünmüyormuş.

Erdinç Gönenç 10. yıl anma toplantısı

Mülkiyeliler birliği tarafından ölümünün 10. yılı münasebeti ile Erdinç Gönenç için anma toplantısı düzenlenecektir. Vefatından sonra bastırılan İzmir’im kitapları ücretsiz olarak dağıtılacaktır.

Tüm sevenleri ve katılmak isteyen herkes davetlidir.

Tarih: 28 Kasım 2008 – 18:30
Yer: Konak Belediyesi Alsancak Kültür Merkezi, Kıbrıs Şehitleri Caddesi No:12, 7.kat, Benal Nevzat Salonu

Originally posted 2015-11-02 10:53:41.

Erdinç Gönenç’in ‘İzmir’i… (Oktay Ekinci)

“Alsancak’ta doğmuşum. Yürümeyi ve konuşmayı Alsancak’ta öğrendim. Yüzmeyi, balık tutmayı öğrendiğim yer de orasıdır…”

Her yaştan sevenlerinin unutulmaz “ağabey” i Erdinç Gönenç , 18 yıl önce, böyle başladığı bir yazısını bakın nasıl noktalamış: “Düşünüyorum da, bir insan ömründen daha kısa bir sürede, güzel İzmir’i nasıl bu hale getirdik, koca bir Körfez’i nasıl öldürdük, inanamıyorum…” (Cumhuriyet, 09 Aralık 1989)

1998’de aramızdan ayrılan Erdinç Ağabey , İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki Ahmet Piriştina ‘lı yılları ve şimdiki Aziz Kocaoğlu dönemini yaşayabilseydi, belki de şöyle yazardı; “Daha dün ‘ölmüş’ dediğimiz Körfez’i nasıl da yeniden yaşama kavuşturduk; inanamıyorum…”

Aslında Erdinç Gönenç de İzmirlilerin “inanılmaz” kentli bilinçlerini simgeleyen; toplum yararına ve bilimin rehberliğine inanmış; özünde “sosyal” ve her yönüyle “demokrat” aydınlarındandı…

Cumhuriyet gazetesindeki “İzmir’im” köşesi ile benim “Çevremiz” köşem, birer gün arayla 90’lı yılların “Ege sayfası” nda yayımlanırdı. Bu birlikteliğin çoğu kez “benzer” konularla sürmesindeki neden ise İzmir’in doğa ve kültür değerlerini “yurttaş sorumluluğu” yla savunmasıydı…

O kadar ki örneğin aynı dönemin ünlü ve “ayrıcalıklı” bir konut projesiyle yaratılan “çevre tahribatı” nı dışardan gözlemci gibi yazmak yerine, kente karşı “kamusal yükümlülük duyguları” yla şöyle eleştiriyordu; “OYAK Sitesi’nde oturanlar alınmasın, bu onların suçu değil. Doğayı katlettik isek bu hepimizin suçu…” (Cumhuriyet, 04 Şubat 1990)

TARİŞ’in emektarı

Gönenç’in gazete yazılarıyla birlikte, özellikle Mülkiyeliler Birliği dergisi ve diğer kimi sivil toplum kuruluşlarının yayınlarındaki siyasal değerlendirme makaleleri kitaplaşmış…

“İzmir’im” i yayına hazırlayan eşi Sevinç Ayla Gönenç ile oğlu, imzalayarak gönderdikleri kitapta demişler ki; “Erdinç Gönenç’in yerine size hatıra olarak yolluyoruz…”

O “hatıra” lara daha ilk sayfada dalıp gidiyorum… 12 Eylül faşizminin adeta “vatan sevgisine düşmanlık” la özdeşleşen baskılarıyla Erdinç Ağabey’e bile eziyet çektirmesine “isyan” ımızı anımsıyorum…

“Bile” diyorum; çünkü Erdinç Gönenç, herkese karşı öylesine insancıl; ülkesine öylesine sevdalı ve hele yıllarını verdiği köy emekçileri ile tarım üreticilerine öylesine saygı ve sevgi doluydu ki…

“Devlet” i temsil eden herkesin şükran duyması gerekirken, “devletin güvenliği” adına çıkartılan yasalarla işine son verilmesi, 12 Eylül’ün gerçek “amacı” nı göstermeye yetiyordu…

Nitekim Ege’nin duyarlı seslerinden Ayla Selışık Tamar da emekten yana herkese saldıran darbecilerin, Erdinç Ağabey’e de neden yüklendiklerini anımsatırcasına şunları yazmıştı; “O Erdinç Gönenç ki, TARİŞ’in tüm işletmelerinde yirmi binin üzerinde çalışana.. üstelik ülkenin grevlerle felce uğradığı bir devirde.. kurumu haksız bir zarara uğratmadan; neredeyse işçisine hiç direniş yaptırmadan en güzel toplusözleşmeleri armağan etmişti…” (Yeni Asır, 11 Nisan 1998)

Bu satırlarla tanımlanan TARİŞ Genel Müdürlüğü görevinden 1980’de alınan Gönenç, Danıştay’daki davasını 1988’de kazanınca, 1992’de İzmir Sanayi ve Ticaret Müdürlüğü’ne atanmıştı.

Dicle’de yüzerken

Erdinç Gönenç, “Bana Mülkiye’ye giriş sınavını kazandıran okul” diyerek andığı “Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi” ndeki 1955-58 yılları için diyor ki: “En yakın arkadaşlarımın etnik kökenlerini bugün de bilmiyorum; çünkü hiç önemi yoktu. Dicle’nin buz gibi sularında hep birlikte yüzerdik. Üç yıl boyunca Kürt-Türk-Sünni-Alevi ayrımı bilmeden yaşadım…”

Peki ne oldu da bu “gerçek” yaşanmışlıklar, şimdi neredeyse hayal bile edilemeyecek hale geldi? Yanıtı yine Erdinç Ağabey’den: “Bizim neslin yaşadığı değişimi, insanoğlu önceden hiç yaşamadı…”

Bunun ne anlama geldiğini “İzmir’im” den okumanız için www.erdincgonenc.com’u ziyaret etmeniz yeterli… Erdinç Ağabey’in anılarına, sadece posta bedeli karşılığında armağan edilecek kitapla kavuşabilirsiniz…

Oktay Ekinci (Cumhuriyet – 29.08.2007)
ekinci@cumhuriyet.com.tr

Originally posted 2015-11-02 10:53:51.