Skip to main content

Yön Dergisi

Sosyalist eğilimli Yön dergisi, ilk sayısını 20 Aralık 1961 günü yayınladı. Dergi Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeydi.

Yön dergisinin ilk sayısı, “Aydınların Ortak Bildirisi” ile çıkmıştı. Bildiri, “Ağırlık merkezi özel teşebbüs olan bir iktisadi sistemin, bugünkü yapısıyla Türkiye’yi hızla ve sosyal adalet içinde çağdaş uygarlık seviyesine eriştirebileceğini sanmıyoruz. İktisat ilminin ve tarihin ışığında inanıyoruz ki, özel teşebbüse dayalı kalkınma yavaştır, ıstıraplıdır, israflıdır, ve sosyal adaletle bağdaşması, az gelişmiş bir memlekette imkansızdır. Böyle bir kalkınma, siyasi gücün geniş ölçüde iktisadi güce tabi kılınması yüzünden demokratik de değildir” görüşüne yer vermekteydi.

Bildiride imzaları bulunanların bir kısmı (Alfabetik): Muammer Aksoy, İhsan Ada, Tahir Alangü, Çetin Altan, Reha Aybay, Erdoğan Alkın, Orhan Asena, Sadun Aren, Turkkaya Ataov, Doğan Avcıoğlu, Arslan Başer Kafaoglu, Alev Coşkun, Ömer Sami Coşar, Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekşi, Muzaffer Erdost, Turan Güneş, Ali Gevgilili, Abdi İpekçi, Suphi Karaman, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Fethi Naci, Çetin Özek, Mahmut Makal, Bahri Savci, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Ali Ulvi, Tahsin Sarac, Murat Sarıca, Mümtaz Soysal, İlhami Soysal, Server Tanilli, Taner Timur, Engin Tonguç, Orhan Tokatlı, Osman Nuri Torun, Cavit Orhan Tütengil, Mükerrem Hiç, Erhan Işık, İdris Küçükömer, Gültan Kazgan, Attila İlhan, Merih Sezen, Erdinç Gönenç, Mustafa Özyürek…

Originally posted 2015-11-02 10:55:06.

Bunlar da Trafik Magandası Türleri

Yanılmıyorsam Henry Ford, yılda 1000 araç üretebileceğini ilk açıkladığında gazetecinin biri gırgır geçmiş: “Diyelim ki bu olanaksız işi başardı. Peki ama her yıl 1000 makinisti nereden bulacak?”

Gemileri kaptan, trenleri makinist kullandığına göre otomobil için de makinist gerekir diye düşünmüş haklı olarak. Üstelik gemiler, kocaman denizlerde bazen günlerce bir başka gemiye rastlamadan yol alırlar. Trenlerin ise raylarla belirlenmiş yolları üzerinde hatalı sollama yapma olanağı yoktur. Bir anlamda onları kullanmak, daracık yollarda yüzlercesi bir arada giden otomobilleri kullanmaktan daha az dikkat ve beceri gerektirir yani.

Oysa ki, sadece Türkiye yollarında bile şu anda bir kısmı ehliyetsiz, bir kısmı aşırı alkollü yüzbinlerce “makinist”, araç kullanıyor. Ehliyetsiz veya aşırı alkollüleri ben, magandadan saymıyorum. Onlar, cinayete tam teşebbüs halindeler. Benim, hergün yüzlercesini gördüğüm magandalarımın ehliyeti var ve alkollü de değiller. Üstelik bir çoğu, Mercedes gibi lüks araçlar içindeler ve görünüşleri çok da kibar. Kimbilir, “Biz adam olmayız kardeşim” diye başlayan ne güzel ahlak ve fazilet nutukları atarlar.

Magandalar kaça ayrılır?

Ben onları, kimileri birkaç türe birden dahil de olsalar, şöyle sınıflıyorum:

1) Aşırı hız magandaları: En çok rastlanan maganda türlerinden olup gözleri hız sınırı levhalarını görmeye elverişli değildir. 140 km hızla giderken patlayacak bir lastiğin nasıl sonuçlar yaratacağını düşünemezler.

2) Gereksiz şerit değiştirme magandaları: Bu türün en çok rastlanan alt türü hatalı sollama yapanlarıdır. Genellikle, kendileriyle birlikte 5-10 kişinin ölümünü sağlarlar. Diğerlerine ise daha çok trafik sıkıştığında rastlanır. Bir metre öne geçebilmek için en sağdakinden soldakine şeritlerle gezinip dururlar ve trafiğin iyice içine ederler. Biraz önce sürtünürcesine sağlayıp önüne geçtikleri bir arabanın ilk kırmızı ışıkta yine önlerinde oluşunun nedenini bir türlü bulamazlar.

3) Kırmızı ışık magandaları: Yaya geçidi katilleri adını da verebileceğimiz bu türden ben çok korkarım. Canımı ellerinden bir kaç kez zor kurtardığımdan, artık Mustafa Kemal Sahil Bulvarı gibi otoyollardan hiç karşıya geçmiyorum.

4) Dönüş kavşağı magandaları: Bu türe daha çok Mustafa Kemal Sahil Bulvarı gibi aşırı hız yapılabilen yollarda sola, örneğin Konak’tan gelişte Vali Konağı veya Göztepe yönüne, dönüş için hazırlanmış bölümde rastlanıyor. Bu bölgelerdeki trafik ışıklarına 10-15 mt. kala sola dönüş şeritleri vardır. Eğer arkadan gelen trafiği aksatmadan dönmek isterseniz bu şeride girip yeşil ışığı beklersiniz. Siz beklersiniz de arkanızdaki açıkgöz bekler mi bakalım? Yine sizin sağınızdan sıyrılıp önünüze geçer ve kıçı bulvarın hız şeridi olan en sol şeride taşacak biçimde yönünü sola çevirip bekler. Arkadan bir hız magandasının 160 km ile gelebiliyor olması hiç umurunda değildir. Bugüne kadar her nasılsa hiç kaza olmadı ama dönüş karmaşası her akşam yaşanıyor.

5) Park yasağı magandaları: Bu türün içine araba kullandığım dönemlerde ben de dahil tüm sürücüler giriyor sanırım. Bu tür çarpık kentleşme ortamından ürüyorlar. O nedenle bu türü az maganda-çok maganda diye ikiye ayırmak gereğini duyuyorum. Az magandalar uzunca bir süre dolanıp yer bulamayınca deliye dönmüş bir durumda arabalarını (çekilmesini göze alıp) ilk buldukları boş yere bırakanlar. Gerçi bunlara, “Niye ille de arabalarınızla kent merkezine gidiyorsun” demek mümkündür. Tabii ki, sağlıklı bir toplu taşımacılık olduğunda.

Çok magandalar ise park yasağını başkalarına çok zarar vebilecek şekilde ihlal ederler. Örneğin itfaiye, cankurtaran çıkışlarını bile engelleyebilirler. Kapalı otopark önüne bile park ederler. Bunlardan bazıları, girişi zaten zor olan bir devlet dairesini giriş çıkışı tümüyle kapatacak biçimde park etmekteler ki, yapmasalar iyi olur.

Maganda sayısının türleri bunlardan ibaret değil tabii. Ama benim yerim sınırlı. Başka bir yazıda sizin bildireceklerinizi de yazmaya hazırım. Sizin de bir maganda olmamanız koşulu ile elbette!

Gazete Ege, 23 Şubat 1998

Originally posted 2015-11-02 10:55:03.

Yeşili ve Maviyi Anımsamak

Pek çok insan gibi benim yaşantımda da önemli olaylar oldukça çok. Ancak son zamanlarda, çocukluğumun İzmir’de geçen ve de pek uzun olmayan dönemi ile ilgili anılar diğerlerine baskın çıkıyor.

Yaşlanıyorum da ondan mı diye düşünüyorum bazen. Kuşkusuz epey de yaşlandım sayılır. Ama İzmir’imin doğası benden çok daha hızlı yaşlandı. Hatta mavi Körfez öldü gibi. Temel neden işte bu.

İnsan belki de er geç öleceğinin bilincinde olarak, yaşamayı tutkuyla sürdürebilen biricik canlıdır. Öleceğini bilir ve korkmaz da kıyamet gününden ödü patlar…

Mavi gezegenimizin, ölümümüzden sonra da yaşayacağını, insan türünün soyumuzun süreceğini bilmek, ölüm korkumuzu azaltır. Oysa kıyamet günü, herşeyin sonu olacaktır. Bundan ötürü korkarız…

Doğa sadece İzmir’de ölmüyor. İzmit Körfezi de ölüyor. Çilek tarlaları, kiraz bahçeleri yok oluyor. Bursa ovasını, güzelim şeftali bahçelerini de yok ediyoruz.

İşte bu yüzden çevre kirlenmesi korkusu, kıyamet korkusu gibi sarmaya başladı, insan bilincini. Bu korkuyla Yeşiller, sanayileşmeye bile karşı çıkıyorlar.

İlk bakışta, haksız da değiller.

Karadeniz Bakır İşletmeleri ile Etibank’m fabrikalarının, Murgul’da yeşili nasıl yok etmiş olduğunu, dağın-taşın nasıl siyaha kestiğini gözlerimle gördüm. Murgul’da insan ömrü, buralardakinden çok kısa.

Yatağan Termik Santralı’nm eskiden köylülerin göbek mantarı topladığı, yemyeşil ormana, ne yaptığını da gördüm. Ancak çözüm yine de sanayileşmekten vazgeçmekte değil. İnsan nüfusu giderek artıyor. Hem de büyük hızla. İnsanın gereksinimi sonsuz. Giderek daha çeşitleniyor.

1960’lı yıllarda, her eve bir renkli televizyonu, düşlemek bile olası mıydı?

Sonsuz insan gereksinimini karşılayabilmek için sonsuz üretim gerekir.

Sonsuz üretim olanağını da bize ancak sanayi veriyor.

Sosyal demokratlar da bu yüzden bir yandan çevreyi korumaya çalışırken, öte yandan sanayileşmeyi savunuyorlar.

Çözüm, temiz sanayi. Havayı kirletmeyen, ormanları, şırıl şırıl akan buz gibi dereleri, masmavi denizleri öldürmeyen sanayi…

Bu konuda teknoloji hızla gelişiyor. Temiz enerji için soğuk füzyon çabaları yaygınlaşıyor.

Öncelikle, daha fazla kirletmeyi durdurmak gerek.

Sonra sıra kirletilmiş doğayı temizlemeye gelecek. Bu konuda da önemli çalışmalar var.

Ben umutsuz değilim. Özellikle, biyolojik yöntemlerle yapılacak doğa temizliğinin, bir gün başarılı olacağına inanıyorum.

Zaten, kirleri yiyecek bakteriler konusunda deneyler de yapılıyor.

Belki birgün bu bakteriler İzmir Körfezi’nin tüm pisliğini yiyip bitirecek.

Belki bir gün, torunumun çocuğu, benim çocukluğumdaki gibi mavi bir körfezde yüzecek…

Cumhuriyet 8 Mayıs 1990;
Gazete Ege 21 Temmuz 1997

Originally posted 2015-11-02 10:55:05.