Skip to main content

25 Yıl Sonra Nasıl Bir İzmir

Bu soruyu, tek cümlede yanıtlamam gerekirse, “Çocukluğumdaki gibi bir İzmir” derim. Çin Seddi ile çevrilmemiş Melez Çayı ağzında bile yüzülebilen, Bayraklı’da çipura avlanan, mavi bir körfez. Alsancak Kordonu’nda iki katlı sakız biçimi evler. Karşıyaka yalısındaki evler, köşkler ise hep bahçeler içinde. Çiğli, Turan sırtları boş. Kadifekale ve Bayraklı yeşil görünüyor. İmbat rüzgarı, sokak aralarına kadar girebiliyor ve her sokakta bolca bulunan dut ağacı ve akasyaların yapraklarını okşuyor. Gecekondu yok gibi. Karşıyaka yalısında atlı, Üçkuyular-Konak arasında elektrikli tramvay çalışıyor ve insanlar, otobüsten çok vapuru ve treni kullanıyor…

Yirmibeş yıl uzun zaman. Bilgisayar teknolojisi artık bir yıldan az zamanda eskiyor. Yirmi beş yılda belki, Çin Seddi’mize bile çözüm bulunlabilir. Belki her 5-10 apartman yerine, birbirlerinden parklarla ayrılmış zarif gökdelenler dikilir. Kadifekale yerleşimden arındırılıp müze ve parka dönüştürülür. Yamanlar dağı etekleri en az Çatalkaya kadar ağaçlandırılır ve tepelerdeki gecekondular, yeşillikler içinde toplu konut alanları olurlar. Güzelyalı iskelesi yeniden yapılıyor gibi. Umarım Bayraklı iskelesi dahil eski iskelelerin çoğu ihya edilir ve deniz ulaşımının, toplu taşımacılıktaki payı beş-on kat arttırılır. Raylı sistem geliştirilir ve de Çeşme’ye kadar uzatılır.

Hızlı Tren

İzmir-Ankara, İzmir-İstanbul bağlantıları eskiden de kötüydü. Otoyol pahalı ve yapımı çok zaman alıyor. O zaman ortası refüjlü gidiş-dönüşleri ikişer şeritli, ekspres yol yapılsın ama hemen yapılsın. İzmir-Bandırma tren hattı, hızlı trene dönüştürülüp, Bandırma-İstanbul bağlantısı da deniz otobüsü ile sağlanırsa, ben artık başka hat kullanmam.

Ben İzmir’i sanayi kenti olmaktan çok, fuarlar, sanat-kültür etkinlikleri ve turizm kenti olarak düşlüyorum. Kuşkusuz, tarımsal yapı da bozulmamalı. Bu yüzden, yapımı süren organize sanayi bölgeleri tamamlanıp bunlara Aliağa ve Torbalı da eklendikten sonra, İzmir’e yenileri yapılmamalı. Yeni organize sanayi bölgeleri için Uşak yönü düşünülmeli ve bunlar çevrelerindeki uydu kentlerle birlikte planlanmalı.

Çamaltı’nda ikinci ve hatta Çandarlı’da üçüncü bir liman şart. Kaklıç hava alanı yapılamıyorsa Çiğli sivil trafiğe açılmalı.

Fuar Kenti

İzmir, fuar kenti olacaksa, fuar alanının, Çakalburnu-İnciraltı arasına taşınması hızlandırılmalı. Kültürpark içindeki çok gerekli ve güzel olmayan tüm yapılar yıkılarak, yeşil alanlar geri kazanılmalı ve metropol ilçelerin tümünde en az birer Kültürpark olmalı.

Eskiden, Seferihisar-Gümüldür arası, içinde parsların dolaştığı ormanlarla kaplıymış. Urla-Çeşme arası ise bağlarla. Yarımada’ya sanayi adına tek bir çivi bile çakılmamalı diye düşünüyorum. Keşke ormanlar ve parslar geri gelebilse.

Gazete Ege, 3 Kasım 1997

Originally posted 2015-11-02 10:54:57.

Demokrasi ve SHP

Demokrasi bugün, ne yazık ki, Türkiye gündeminin birinci sırasındaki yerini korumaktadır.

İşsizlik, enflasyon, kalkınma gibi, diğer önemli sorunlarımızın çözümü de demokrasi sorununun çözümünden geçmektedir çünkü…

İşte bu gerçektir ki, Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yi ülkemizin birinci partisi ve en güçlü iktidar adayı konumuna getirmiştir.

Halkımız SHP’den herşeyden önce, Batı Avrupa standartlarına uygun bir demokrasiyi gerçekleştirmesini beklemektedir.

Ve, halkımız bilmektedir ki; ülkemizde böyle bir demokrasiyi gerçekleştirecek, biricik partidir SHP….

Çünkü SHP öncelikle, “Siyasal parti”nin bilimsel tanımının gerektirdiği özelliklere, diğer bütün partilerden daha fazla sahip olan, bir partidir.

SHP gücünü liderin karizmatik veya üyeleri arasındaki çıkar ortaklığından değil, tarihsel kökeni ve Atatürk ilkelerine bağlılığı yanında, örgütünden almaktadır.

SHP bugün Türkiye’de en yaygın, en dinamik ve parti yönetiminde en etkin örgüte sahip olan, siyasal partidir.

Örgütünün dinamizminin kökeninde ise, “Parti içi demokrasi” olgusu yatmaktadır.

Gerek CHP ve gerekse onun devamı olan SHP, parti içi demokrasiyi işlettiği zaman ve işlettiği ölçüde, politikaları aşağıdan yukarıya ürettiği zaman ve üretebildiği ölçüde, güçlü olabilmiştir.

SHP’nin üyesi için, mahallesinin delege seçimi, her zaman çok önemlidir.

İki yılda bir, sandığın kurulduğu berber dükkanına ya da kahvehaneye oy kullanmaya giderken, pek çoğu en iyi elbisesini giyer de öyle gider. Eğer mevsim yaz ise, beyaz takım elbise ve kırmızı kravat…

Delege sayısı sınırlıdır ve örneğin Konaktaki altı yedi bin üyeden ancak dört yüzü delege olabilecektir.

Dolayısıyla kalan binlerce üye için, delege seçimindeki oyu, parti yönetimine demokratik katılımı açısından biricik olanağıdır.

Oyunu özgürce kullanabilmek ister, tutkuyla…

Ve bu binlerce üye, delege seçiminde özgürce oy kullanabilmiş olmanın keyfiyle, genel seçimlerde, yerel seçimlerde, eşini-dostunu, konusunu-komşusunu sandığa taşımakta mahallesindeki sandıklara namusu gibi sahip çıkmaktadır.
Çünkü, parti üyesi olduğunun bilincini tazelemektedir bu yolla…

Çünkü, partisinin aşağıdan yukarıya doğru yönetimine katılmış olmaktadır, delege seçimindeki oyu ile.

Kendi içinde demokrasiyi gerçekleştiremeyen bir partinin ülkede demokrasiyi gerçekleştirmesi beklenemez.

Kendi içinde demokrasiyi gerçekleştiremeyen bir parti halkımızı nasıl inandıracaktır, demokrasi peşinde olduğuna?
Parti içi demokrasiyi işletebildiği ölçüde “demokrasi umudu” olabilmiştir SHP.

SHP’yi iktidara taşıyabilecek temel özelliği de “demokrasi umudu” olabilmesidir.

İktidar; parti içi demokrasi istediği ölçüde yakın, aksadığı ölçüde de uzaktır SHP’ye…

Biz SHP’liler demokrasi borçluyuz halkımıza. Lütfen sorumluluğumuzu unutmayalım.

Günaydın, 11 Ağustos 1990

Originally posted 2015-11-02 10:55:00.

Trafik Sorunu

Yeni yapılan iyi yollar, trafik sorununa çözüm getirebilir elbette. Zaten, amaç da budur. Ancak, iyi ve geniş yollar aynı zamanda, trafiği, bir mıknatıs gibi kendilerine doğru çekerler de.

Örneğin, Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nı yaptığınızda, bu yolu sadece, eskiden Mithat Paşa Caddesini kullanan araçların kullanacağını sanırsanız, aldanırsınız. Hatay yolunu kullanan trafiğin, önemlice bir bölümünün de sahile kayacağından, hiç kuşku duyulmamalıdır.

Sorun Üretim Merkezleri

Üstelik kaymak gibi yollar, araç kullanımını ve hatta araç satın almayı da özendirir. Eskiden, trafik sıkışıklığından korkup arabası yerine otobüsle işe gidenler, tek başlarına direksiyon başına oturup, kent merkezine dalarlar. Demiryolu yerine, karayolu yapımını seçen politikaların, en çok otomotiv sanayiini sevindirdiğini söylememe ise bilmem gerek var mı?

Trafik sorununa çözüm için ürettiğiniz karayolları, bir de bakmışsınız, sorun üretim merkezlerine dönüşmüştür.

Daha da önemlisi kent merkezlerine, hele de deniz kıyısına yapacağınız yollar, mutlaka bir noktada tıkanacaktır. Aynen damacana gibi, tek yönünde bile üç-dört şerit bulunan yollar, er-geç, iki ve hatta tek şeritli yollarda son bulacaktır.

Tıpkı, mevcut otoyollarımızdan birinin, Sabancı Kültür Merkezi, diğerinin ise, Karşıyaka iskelesi önünde tıkandığı gibi.

Bu tür daralmanın aşılması, kent estetiği açısından hiç de hoş olmayan, deniz kıyısı viyadüklerini, deniz manzarası gibi, çok önemli bir rant kaynağını zedeleyecek viyadükleri gündeme getirir. Üstelik bu viyadüklerin de çözüm olmadığı, kısa sürede anlaşılacaktır.

Damacana Yollar

Damacana yolların en önemli özelliği, hız magandalarına, üstelik kent içinde, dört-beş kilometre için bile olsa, 110-120 kilometre hız yapma olanağı vermesidir. Evet, damacananın gövdesinde bu hızı yaparlar ama, beş dakika sonra girecekleri dar boğazda, dakikalarca hiç kımıldamadan, sıkışıp kalırlar. Oysa sağlıklı kent içi trafik akışı, otuz-kırk kilometreyi aşmayan ama fazla kesintiye de uğramayan bir akıştır. Böyle bir trafik akışı için, kent içi oto yollara, deniz kıyısı viyadüklerine ve hele deniz doldurmaya hiç de gereksinim yoktur. İyi düzenlenmiş döner kavşaklar, iyi bir sinyalizasyon ve trafik planlaması yeterli olabilir.

Kordon trafiği

Küçük bir örnek, Gazi Bulvarı’ndan, Birinci Kordon’a çıkan otobüsler, hemen döner dönmez, sağdaki durakta duruyorlar. Birincisi-ikincisi neyse de üçüncüsü, hele çiftli otobüsse, kıçını mutlaka açıkta bırakarak, yolu tıkıyor. Otobüs durağı, yirmi metre öteye taşınsa, Kordon trafiği ta Cumhuriyet Meydanı’na kadar tıkanmaz. Tabii bir de Gazi Bulvarı’ndan gelip, eski büyük postane önünde Kordon trafiğinin yeşil ışığına yakalanan araçlar, orada bekleyip, geçmeye çalışmasalar.

Körfez kıyısını, otoyollarla çevirecek yerde, çevre yolunu bitirip, trafik yoğunluğunu, kent merkezi dışına atabilmiş olsaydık, bugünkü sorunların çoğunu yaşamamıza gerek kalmazdı.

Bir de ah, şu katlı otoparklarımız yapılsaydı…

Gazete Ege, 2 Mart 1998

Originally posted 2015-11-02 10:54:56.