Skip to main content

Pat Diye Kesilen Elektrik

2 Haziran Perşembe günü, saat onbeş sularında, elektrik “pat” diye kesildi. “Arıza vardır, yakında giderilir” diye düşündüm ama, mesai bitimine kadar gelmedi. Şirket sermayelerinin yasal asgari düzeye çıkarılma süresinin son günleri ve işler çok yoğun. Bilgisayarlar durduğu için, memurlarımız da vatandaşımız da perişan oldu.

Evde de elektrik yoktu ve nedenini bilmiyorduk. Hemen telefona sarıldım ama, bilgi almak ne mümkün? Tüm elektrik arıza telefonları kilitlenmiş. Elektrik saat 21’e doğru geldi. Bu kez de kablolu TV yayını kesik. 126’dan sordum, “Birkaç gün sürebilir, güç kaynağı sorunu var” dediler… Kabloluya bağlandığıma, bilmem kaçıncı kez pişman oldum.

Ertesi sabah, olayı öğrendik de ortada bir kesinti programı yok, sadece söylentiler var. Saat 14.10 gibi asansördeyim. Üçüncü ve dördüncü katlar arasında iken kesinti yine pat diye başlayıverdi. Neyse ki, asansörden çıkarılmam fazla uzun sürmedi. Bu kez süresi dört saatten az olmadığını bildiğim için hiç olmazsa umuda kapılmadım. Akşamüstü, mahallenin bakkalı Rıdvan sattığı, dondurmaların erimesinden yakınıyordu ve bakkala gelenler arasında kesinti nedenini hala bilmeyenler vardı. Bilenlerin savurduğu küfürlerin çoğu da “çevrecilere” yöneliyor değildi…

Neyse ki sorun, Bakanlar Kurulu’nca çözüldü de, bir aylık süre varken, acaba neden daha önce çözülmedi? Kaldı ki doğru çözüm filtre takılmasında. Elektriksiz kalmayı elbette, istemiyoruz ama, güzelim Ege’nin doğasını kaybetmeyi, hiç istemiyoruz. Acaba filtreler, neden bir türlü takılmaz?

Bence, kesintinin hatırlattığı en önemli hususu, Ege’nin, inter-konnekte sistemin yeterince içinde olmayışı. “Yedi küpeli geline” Ege insanının, İzmirli’nin hiç mi katkısı yok? Ülkemin, batıya açılan penceresi Ege, geri bırakılmayı hakediyor mu?

4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki yasa ile “Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri” kuruldu. Tarafsız ve özerk kuruluşlar, yani bağlı oldukları resmi bir merci yok. İzmir İl Hakem Heyeti’nin başkanı benim. Hakem heyetleri, bir malın veya hizmetin, ayıplı olup olmadığına karar veriyorlar. TEAŞ ve TEDAŞ da mal ve hizmet üreten ve satan kuruluşlar…

Hakem heyeti üyesi sıfatıyla söylüyorum ki; elektriklerin ilansız, duyurusuz, pat diye kesilmesi de ertesi gün bir kesinti programı yayınlanmaması da “ayıplı hizmet”tir. Tüketici haklarının, dolayısıyla da insan haklarının ihlalidir…

Ne yazık ki; tekel konumunda olan pek çok kamu kuruluşu, yaptıkları keyfi zamlarla fatura ödeyenlere yaşattıkları sıkıntılarla ve diğer keyfi uygulamaları ile tüketici haklarını hiçe saymaktadırlar. Üstelik bu uygulamalar kanımca, “hakim durumun kötüye kullanılmasıdır” ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Yasaya da aykırılık teşkil etmektedir… Unutmayalım; Tüketicinin ve rekabetin korunması, günümüz demokrasilerinin “olmazsa olmaz” koşullarıdır…

Gazete Ege, 18 Haziran 1997

Originally posted 2015-11-02 10:54:30.

Ben Bir Kooperatifçiyim

Yaşamım boyunca, hiç kooperatif ortağı olmadım. Bundan sonra olacağım da yok. Ama ben, bir kooperatifçiyim. Gerçi, Tariş’te iki yıla yakın, genel müdürlük yaptım. Köy-Koop Muğla Birliği’nde de öyle. Benim kooperatifçiliğim, bu görevlerimden de kaynaklanmaz, ortaklıktan kaynaklanmadığı gibi…

Üçüncü sektör, halk sektörü dediğimiz şeyler aslında, kooperatif sektörü değil midir? Geniş halk yığınlarının, ekonominin yönetimine, demokratik katılımının, biricik yolu değil midir, kooperatifçilik? İşte ben buna inandığım için, bir kooperatifçiyim.

Bin dokuz yüz seksenli yılların ortalarına gelene kadar, kooperatifçilik dendi miydi, tarımsal amaçlı kooperatifçilik gelirdi akla. Özellikle de tarım satışları. Tariş’in 1979 ihracatı ikiyüz on milyon dolardır. Türkiye ihracatının yüzde onu yani. Sonra, devlet destekleme bitti, tarımsal amaçlı kooperatifçilik de neredeyse öyle…

Şimdilerde; konut yapı kooperatifçiliği, ilk sırayı aldı gibi. Sadece İzmir’deki sayıları, beş bini buldu. Onlardaki devlet desteği de giderek azaldığı halde, gelişip güçleniyorlar. Konut kredileri azaldıkça, nitelik değiştiriyorlar elbette: Dar gelirlilerin başlattığı yapıları, bol gelirliler bitiriyor; kooperatifler el değiştiriyor yani. Ya da batıyorlar.

Ben, otuz dört yıllık devlet memuruyum, maaşım birinci derecenin son kademesinde. Dar ve sabit gelirlileri dolandırmayı değil de konut sahibi yapmayı amaçlayan, gerçek bir kooperatife, ortak olmak olanağım yok. Ya küçük maaşlı memurun?

Onların bir çoğu, kooperatif ortağı yine de. Ayda üç-beş milyon ödeyerek, konut sahibi olacakları günü düşlemekteler. Kimi uyanıklara, köşe döndürdüklerini bilmeden…

Tarım satışlar ve tarım krediler gibi, özel kanunları olanlar dışındaki tüm kooperatifler, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulup, yaşıyorlar. Konut yapı kooperatifleri ya-nında, tahmil ve tahliye kooperatifi ile tüketim kooperatifi ve sigorta kooperatifi gibi kooperatifler de aynı yasa kapsamında… Konut kooperatifçiliğinin özelliklerini karşılayamıyor ve de gelişmesine ayak uyduramıyor, doğallıkla.

Salt, konut kooperatifçiliğini kapsayacak, yeni bir yasa çıkarmanın, zamanı geldi de geçiyor bile. Canı isteyen yedi zimmet hükümlüsü veya hileli müflis, kooperatif kuramamamalı. Toplu konut kooperatiflerinin, tapu sonrası geleceği düzene sokulmalı, konut edinme şansı olmayanlar için, kiralık ucuz konut kooperatifçiliği düşünülmeli v.s…

Tek başına yeni bir yasa, varsızları varlıklı yapmaya yetmez elbette. Dolandırmalarını engellesin hiç olmazsa. Varlılar da dolandırılmasın…

Gazete Ege, 21 Nisan 1997

Originally posted 2015-11-02 10:54:32.

Zeytinyağı Yiyelim – Yedirelim

Zeytinyağı, pek para etmiyor. Ege’nin yaşayan en yaşlı canlıları olan, zeytin ağaçlarının, kesilip-köklenip; yerlerine çirkin villalar, beton yığını tatil siteleri kurulmasından, bellidir.

Bu yıl, üreticisinden – fabrikatörüne kadar tüm sektörü, daha da zor günler bekliyor gibi. Çoğu üretici elinde, yüzbin tonluk bir stok derdi oldu. Üstüne gelecek rekolte ise, ikiyüzelli bin ton olarak tahmin ediliyor. Oldu mu sana üçyüzellibin ton. Yesen yiyemezsin, satsan satamazsın. Gazeteden öğrendiğime göre, Tariş’in bin tonluk bir ihracatında bile sorun var.

Benim çocuk olduğum çağlarda, akşamüstü karnımız acıktığında, yassı bir tabağa biraz zeytinyağı koyup, üstüne tuz ve kırmızı toz biber ektikten sonra taze ekmeği banıp banıp yerdik. Kırmızı biber nedense, karabiberden daha çok yakışırdı zeytinyağına. Ekmek bayatçaysa, biraz ıslatıp toz şeker ekerek yerdik. Nadiren, kızarmış ekmeğe, tereyağı sürdüğümüz de olurdu. Kim sevmez. O zamanlar, bol sütlü kahvaltılık margarinler yoktu. Anneannem, etli yemeklerin çoğunda bile zeytinağı kullanırdı. O zamanlar dana değil, kuzu ve daha çok koyun eti yenirdi. Kıvırcık koyun bir yemeğe, dağlıç bir başka yemeğe iyi giderdi.

Ben şimdilerde de rakı sofrasında radikanın veya favanın yağına ekmek banıyorum. Ancak Ege’liler dışında, zeytinyağı tüketmiyor halkımız. Egeliler, yedi-sekiz kilo tükettiği halde, Türkiye ortalaması yıllık yediyüz grama düşüveriyor. Üçyüzelli bin tonu, yemekle bitiremeyeceğiz yani. Dış piyasada ise rakiplerimiz bizden güçlü. Üstelik bu yıl, onların da stok fazlası varmış. Çok geride kalmış da olsa, yaşamış olduğumuz bir ihracat skandalı da etkisini hala sürdürüyor mu ne? Sürmüyor olması gerek. Çünkü biz, 1979 yılında Libya’ya yirmi bin ton satmıştık.

Üçyüzelli bin ton için, bir çözüm bulmak gerek. Zeytinyağı para etmezse, zeytin ağacını yaşatmak daha da zorlaşacak. Oysa ki kendi haline bıraksak bile, bin yıl yaşayabilir o. Bırakalım bütün zeytin ağaçları anavatanları Anadolu’da bin yıl yaşasınlar. Onları yaşatmak, herkesten çok biz Egeliler’in, İzmirliler’in görevi. Zeytin bizim simgemizdir.

Kendi öz yağımızı tüketmeye yetmiyorsak eğer, tüm halkımız tüketsin diye tanıtım yapalım. Dün hiç tanıtım yapmamıştık, bugün de yapıyoruz sayılmaz. Doğal besinlere, doğal ilaçlara büyük yöneliş var. İşte fırsat. Zeytinyağı, hem doğal besin, hem de doğal ilaç değil midir? Yeterli tanıtıma gücümüz yetmiyorsa, tanıtım için devlet desteği arayalım. Doğayı ve tarihi korumak, devletin asli görevi değil midir? Yerel yönetimlerimiz, neden hiç zeytinden söz etmez. Derler ki tek bir sayın bakan, ayçiçek ekimini geliştirerek, kendi bölgesi olan çorak Trakya’yı ihya etmiştir. Birisi de çıkıp, zeytin ağacının bir dalını tutuverse…

Egemen ideolojimiz, liberalizm. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” Devlet desteklemenin, piyasa ekonomisinde yeri olmadığını düşünenler çoğunlukta. Oysa ABD’de bile yeri var. Özellikle de ekonomik değer olmanın ötesinde, ulusal değer de taşıyan bir ürün, bir varlık, zor durumdaysa.

Bu yıl zeytincilik çok zorda. Yetiş devlet baba…

1997

Originally posted 2015-11-02 10:54:24.