Elli yedi yıllık yaşantımda ilk kez, Güzelyalı’dan Karşıyaka’ya vapur ile gittim.
Kısa bir süre pazar günü yürüyüşü için sahile çıkmıştık ve Levent Heykeli’ne kadar yürüyüp dönecektik. Aklımızda ne Karşıyaka vardı ne de vapur. Yeni yapılan üst-geçite yaklaşırken, birden iskeledeki vapuru (deniz otobüsü de diyorlar) gördük. Denizi ve Karşıyaka’yı çok özlemiş olduğumuzu farkederek, iskeleye yöneldik. Üst geçit olmasa, otoyolda ezilmek hem de yaya geçidinde ezilmek korkusuyla deniz kıyısına geçemezdik.
Doğrusu ya, iskele güzel bir yapı değil. Kışın neyse de ya-zın o cam kubbenin, Fin hamamından bile sıcak olacağına kuşkum yok. Ancak vapur ucuz. Elli binliraya iki bilet aldık ve saat 16.00 vapuruna bindik.
Hava kapalı ama sıcaktı. Bu nedenle görüşü kısıtlı ve sigara yasaklı alt kat salonu yerine üstteki açık bölüme oturduk. Artık, yürürken sigara içmiyorum ve bu yüzden oturur oturmaz, bir tane tüttürmeye başladım. Çay ve sigara birlikte çok iyi gider ama çayımızı az önce içmiştik. Yoksa vapurda sıcaksoğuk her türlü meşrubat var. Otobüslerde de var mı?
Vapur zamanında kalktı. O da hoşuma gitti. Uzunca bir aradan sonra, denizi olan bir kentte yaşadığımızı hatırladık. İyot ve yosun kokusunu özlemişiz. Ben; kıyıdan başlayıp birdenbire paralel yükselen, gri beton duvarlar yerine, biraz Susuz Dede Tepesi’ne ve daha çok Çatalkaya ile Büyük Yamanlar tepelerindeki yok etmeyi henüz başaramadığımız ormancıkları seyretmeyi yeğledim. Çamur renkli denize bakmak da içimden gelmedi.
Geçmişteki Vapur Yolculukları
Birden çok da uzak olmayan geçmişteki vapur yolculuklarımı anımsadım. Çoğu kez, hemen girişte, vapurun iki tarafında da bulunan sıralara oturur ve denize çok yakın olurdum. Bazen köpükler üzerime sıçrardı ve ben mikrop kapacağımdan korkmazdım. Denizin rengi, Foça’nınki gibi cam göbeği değil, kopkoyu lacivertti. Az ötede yunuslar (polis değil, memeli balık) bizimle yarışa girişir ve yarışı kazanırdı. Kordon’daki sakız biçimi bembeyaz evlerden, palmiyelerden uzaklaştıkça, Karşıyaka yalısının, ağaçlar, yel değirmenleri arasındaki köşklerine yaklaşırdık…
Neyse, Karşıyaka’ya, yirmibeş dakikada ulaştık. Vapur pek hızlı değil ama amaç gezi olursa daha iyi. Zaten otobüsle, bir saatte ancak gidersiniz. İskele civarında biraz turlayıp 17.00 vapuruyla geri döndük. Böylece bizim yürüyüş menzili, Karşıyaka’ya kadar uzamış oldu.
Dikkat ettim, hem gidişte hem de dönüşte, zarar ettirmeyecek sayıda yolcu vardı. Demek ki, bu hat kapanmayacak. Üstelik iyi duyurulmadı. Bileni çok az. Bir de yazın, Bulvar’ın Güzelyalı kesimi, özellikle gençlerle, tıklım tıklımdır. Gece saatlerine de vapur konulursa, yüzlercesinin, gitarları ile karşıya gidip geleceğinden hiç kuşkum yok. Zaten ben de Metin Dikenelli’nin evine, vapurla gidip vapurla dönerim.
Güzelyalı vapuru yaşayacak. Şimdi sıra, Narlıdere, İnciraltı ve Bayraklı iskelelerinde…
Gazete Ege, 19 Ocak 1998
Originally posted 2015-11-02 10:55:04.